Cagla Baykal's profile

"The Sorrows of Young Werther", Goethe /ƒÇağla Baykal

FOTOĞRAFLAR ve RÖPORTAJ
ÇAĞLA BAYKAL
 
 
YANNIC BOQUIN
“GENÇ WERTHER’İN ACILARI” , Johann Wolfgang von Goethe
Dünya Prömiyeri, 2011, İstanbul Devlet Opera ve Balesi
 
 
Dans tutkunuz ne zaman başladı?
 
Baleye 9 yaşımdayken, doğduğum şehrin konservatuvarında başladım. İkinci senemi tamamladığımda eğitmenim, beni Paris Ulusal Opera Okulu'nun giriş sınavlarına hazırlayacak bir eğitmenden ders almak üzere haftada iki gün Paris'e yollamak konusunda ailemi ikna etmişti. Okula kabul edilmemle birlikte yeteneğime uygun, gerçek mesleğimi bulmuş olduğumu anlamam uzun sürmedi.
 
Sıradan bir gün nasıl algılanır, Yannick’in zengin duygu ağında?
 
Sırf  kendi yaratıcılık dünyamın derinliklerine dalmak suretiyle dilediğim her şeyi işitip görebildiğim ve hissedebildiğim için kendimi çok şanslı sayıyorum. Orası bedenin, müziğin, hareketlerin, ışığın ve duyguların ahenkli sahneler yaratmak üzere yerçekimsiz bir alemde bir araya geldikleri, adeta sihirli bir mekan. O mekanı hayatımın değişik aşamalarında, farklı şekillerde kullandım; dansçı, eğitmen ve şimdi de koreograf olarak. Gündelik hayatımda, bale dünyasının uzağındayken, sanırım diğer herkes ne işitip görüyor ve ne hissediyorsa ben de aşağı yukarı aynılarını yaşıyorum. Herkes derken, bu, sosyal yaşamın neresinde durduğunuza bağlı elbette. Ne yazık ki bugün pek çok insan için bir lokma ekmek ve bir bardak su bütün bir Dünya demek.    
 
Neler mi duyuyorum? Günün haberlerine kulak vermek beni çoğunlukla üzüyor ve kaygılandırıyor. Bu noktada şahsen "saygısız gürültüler" diye adlandırabileceğim şeyle büyük bir problemim olduğunu kabul etmeliyim. Toplu taşıma araçlarında iki metre ötemde duran birinin kulaklığından dinlediği müziğe beni zorla kulak misafiri etmesi, kamuya açık mekanlarda insanların birbirleriyle ya da cep telefonuyla bağıra bağıra konuşmaları, üst kattakilerin evin içinde tam olarak nerede gezindiklerini takip edebileceğim kadar çok ses çıkaran ayakkabılarla dolaşmaları veya bir sinema salonunda insanların patlamış mısır yemeleri türünden gürültüleri kastediyorum. Bunlar, benim işte böyle bazı gariplikleri olan biri olarak gündelik yaşamımda duyduklarımın bir parçası.
 
Ne görürüm? Güzel mekanları, resimleri, bazen de yüzümde hayranlık dolu bir gülümseme bırakan bazı gündelik sahneleri.  
 
Ne hissederim? Dostlarımla ve ailemle birlikteyken veya güzel geçmiş bir ders ya da provadan sonra mutlu hissedeceğim kesin. İşim, güzellik ve ahengin beni sürekli çepeçevre sardığı bir dünyada yaşamama izin veriyor; dolayısıyla bugün yaşadığım hayatta sıradan sayabileceğim tek bir gün bile yok.
 
Bir balet ve bale eğitmeni olarak uzun yıllar bale teknikleri üzerine yaptığınız çalışmalar ve verdiğiniz eğitimler sırasında birden koreograf olmaya karar verdiniz. Koreografi, tüm bu deneyimlerle dolu bir hayat adına adeta kaçınılmaz bir sonuçken, neden sonra aldığınız bu kararın zorlukları nelerdi?
 
Dans kariyerim boyunca, koreograf olma arzusu elbette içimde birçok kez uyanmıştır; ama sanırım hazır hissetmediğim için, o yolu deneme cesaretini hiçbir seferinde gösterememiştim. Bu olağanüstü yolculuğa çıkabilmeme öncelikle Ayfer ve Siner önayak oldular.
Birkaç yıl önce Siner, Bodrum Festivali'ne hazırlanan İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin iki başdansçısı için bana bir ikili dans koreografisi (pas de deux) teklif etti. O zamanlar bu ikili dansın daha sonra Werther balesinin finalindeki ikili dansa dönüşeceğini bilemezdim tabii ki. Kapı kapıyı açtı ve o zamanki İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin başkoreografı Beyhan Murphy, dansı topluluk repertuvarına kattı; bana o sıralar eser konusunda yardımcı olan Ayfer Zeren ise başkoreograf konumuna gelerek bana Werther'i iki perdelik bale eseri olarak sahneleme teklifini getirdi.
 
Koreograf olarak ilk başlarda karşılaştığım başlıca sorun, kendi tarzımı bulmak ve o güne dek gördüğüm baletlerin, birlikte çalıştığım pek çok koreografın etkisinden kurtulmaktı. Aynı zamanda özel bir stil geliştirmiş bir eğitmen olduğum için, bu stili bale dünyasına girişte de bir anahtar olarak kullanabileceğimi çok geçmeden farkettim. Tarz sorununu hallettikten sonraki meselem, öykünün iyi anlatılmış olmasından gerçekten emin olmaktı. Goethe, Werther'in acılarını dostu Wilhelm'le mektuplaşması üzerinden betimlemişti ve tüm o yoğun duygu ve düşünceleri hareketlere aktarmak, başlı başına bir meseleydi. Chopin, eşsiz müziğiyle bana yolu açtı ve bu duyguları aktarabilmeme yardımcı oldu.              
 
Söz konusu, Goethe’nin trajik romanı “Genç Werther’in Acıları” ve Chopin’in noktürnleri olunca, ışığa kavuşturulması gereken birçok duygu var demektir. Böylesi bir ikiliden yola çıkmak, aslında birçok karmaşık duygunun üstesinden gelebilmekle eş anlamlı. Hatta bir koreografın ilk sahnesi olarak, bir çılgınlık diye de nitelendirilebilir.  Bu durumda sizi sahneye biraz da onlar sürüklemiş olmalılar. Bu iki büyük sanatçıyla aranızda önceden de bir bağ var mıydı?
 
Goethe ile, Werther'in hikayesi dışında bir bağım yok. Goethe'nin başyapıtını 80'lerin başında rolü yorumlarken keşfettim; birkaç yıl önce öyküyü sahnelemeye karar verişime kadar da kitap bir kenarda öylece durdu. Chopin'in ise küçüklüğümden beri hayatımda her zaman yer etmiş olduğunu söylemem gerekir. Ama esasen "Kahramanlık Polonezi"  (Polonaise Heroic) ile başladı. Ben henüz Paris Ulusal Opera Okulu'nda öğrenciyken öğretmenimiz bu polonezin başını kullanarak bir solo dans koreografisi yaratmıştı. O günden beri de Chopin'in müziğine aşığım.
 
 
Bir çılgınlık daha: “Genç Werther’in Acıları” aynı zamanda bir Dünya prömiyeriydi!
 
Gerçekte Werther'in ilk gösterimi değil bu. Werther rolünü henüz 1984 yılında,  Almanya'da dansçıyken yorumlamış olduğum için öyküye yabancı değildim. Koreografisini, birlikte çalıştığım ilk sanat yönetmeni olan Peter van Dyk'ın yaptığı, otuz dakikalık bir baleydi. Oyunda dört karakter vardı: Werther, Charlotte, Albert ve Wilhelm. Biz de Brahms'ın olağanüstü güzellikteki müziği (opus 60) eşliğinde dans ediyorduk. Çok başarılı olan bu harika oyun, gösterime girmediği için, ne yazık ki kısıtlı bir çevre dışında bilinmedi. Aradan geçen onca yıllık zaman zarfında, Dünya'nın pek çok yerinde opera olarak seyredebileceğiniz bu güçlü öyküyü kimsenin bale olarak sahnelemeyi düşünmemiş olmasını şaşırtıcı buluyorum.
 
İlk koreografi deneyiminde Goethe ve Chopin gibi iki büyük sanatçının eserlerini harmanlayıp yorumlamak... Böyle bir eseri kotarabilmek olağanüstü bir sabır, tutku ve özgüven gerektiriyor. Nasıl bir süreçti bu; yaratı sürecinden bahseder misiniz?
 
Bu yolculuğa çıktığım andan itibaren tutku dolu iki yılımı Werther'e adadığım doğrudur. "Sabırlı olmak" konusuna gelince, evet, özellikle Werther'in duygularını tarif etmek ve öyküyü elimden geldiğince iyi anlatabilmek için hem öyküyü hem de Chopin'in müziğini keşfetmeye geniş zaman ayırmak konusunda sabırlıydım. Aynı sabrı, 11 etüdü, 6 valsi, 4 noktürnü, 1 polonezi, 3 İskoç müziğini (ecossaises), bir de Chopin'in çok tanınmış baladını kapsayan, toplam 26 partisyonu sahnede canlı çalacak sanatçıyı bulmaya çalışırken de gösterdim. Ulaşabildiğimiz piyanistlerin kimisi teklifi daha baştan reddetti, kimisi de birkaç gün denedikten sonra projeden çekildi. İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin piyano sanatçısı Yelena Shekalyova, çekinmeden söylemem gerekirse, bizi bu büyük zorluktan "kurtaran" kişi oldu. O her aşamada olağanüstüydü ve onunla çalışmak gerçekten harikaydı. Toplulukla provalarımıza başlamadan önce, dinlediğim Chopin versiyonları aracılığıyla koreografiyi tamamen bitirmiştim. Farklı sanatçıların Chopin yorumları da kendi aralarında farklılık gösteriyordu elbette. En beğendiğim versiyonları seçip Werther koreografisini bu özel tempolar üzerinde kurduktan sonra, Yelena'dan çalarken benim seçtiğim tempolara uymasını rica ettim. Belki içinden başka türlü çalmak geçiyorken belirli ve tek bir şekilde çalmaya zorlanmanın bir sanatçı için ne kadar hayal kırıcı olduğunu tahmin edebilirsiniz. Ona belirli bir serbestlik tanımak konusunda anlaştık gerçi; yine de sanırım yeterince serbest değildi.
 
"Özgüven"den bahsetmişsiniz; hangi özgüven?
Werther koreografisine soyunmakla nasıl güç bir işe girişmiş olduğumu biliyordum. Bildiğiniz gibi, bu benim ilk yapıtımdı; dolayısıyla çalışma sürecimde bana yol gösterecek herhangi bir benzer geçmiş deneyimden yoksundum. İşin içinde 30 dansçı, canlı müzik performansı, iyi anlatılması gereken çok bilindik ve güçlü bir öykü vardı;  ayrıca uzun süreli bir gösteri söz konusuydu. Tanıdığım tüm koreografların kariyerlerine az sayıda dansçı ve kayıtlı müzik kullanarak bir atölye çalışması için hazırlanmış, kısa bir işle başlamış olduklarını göz önünde bulundurursanız, sizi temin ederim ki özgüvene fazlaca yer kalmaz böyle bir işte.
 
Siner'in çalışması ve desteği, tüm süreci belirleyici bir etkendi. İzmir'e gelerek kendisine tüm grup danslarını - ki sayıca çoktur-, bunun yanı sıra bazı solo dansları çalıştırdım. Ayrıca daha önce birlikte hazırladığımız pantomim sahnelerinin tüm sorumluluğunu da o üzerine almıştı. Bütün bu hazırlıklar iki ayrı çalışma salonunda eşzamanlı olarak çalışabilmemizi, böylece de koreografinin sahnelenmesine doğru hızla ilerlememizi sağladı. Ayrıca eserimin eleştirisi konusunda güvenebileceğim yegane kişi yine Siner'di. Çünkü beni çok iyi tanıdığı için, Werther'in daha iyi görünmesi adına beni ne kadar zorlayabileceğini de gayet iyi biliyordu.
 
İstanbul'daki asıl hazırlık süresini altı hafta olarak planlamıştık; ama Ankara ve Tunus turnesi, bir de topluluk üyelerinin büyük kısmının katılacağı başka bir performans nedeniyle çalışmamız bir haftadan daha uzun bir süre aksamak durumunda kaldı; bu da hazırlık için elimizde olan süreyi beş haftanın biraz daha altına indirdi. Önhazırlıklarımızı çok iyi yapmış olmamız sayesinde, şükürler olsun ki bu sorunun da üstesinden gelebildik. Endişelenmedik demek istemiyorum tabii; gerisayım başlamıştı ve zamanında hazır olamama ihtimali bizi kaygılandırıyordu. Werther bir yaratıydı, benimse Werther'i beş  haftada sahneye hazır edip edemeyeceğimizi bana söyleyebilecek geçmiş koreografi deneyimlerim yoktu.
 
Topluluktan ve çalışma ekibimizden çok memnunduk. Ayfer benimle çalıştığı, Demet Gökçelik de Siner'e yardımcı olduğu sürece dansçıların emin ellerde olduğunu biliyorduk. Dansçılar muazzam bir iş çıkardılar. Bu işe adanmışlıklarını ve bu projenin bir parçası olma arzularını her gün bize güçlüce  ispat ediyorlardı. Gösterdikleri performansla gerçekten gurur duyuyoruz.
 
Chopin besteleri koreografinizde aradığınız duygulara nasıl eşlik etti?
 
Werther koreografisini yaratırken kendimi güçlü ve romantik bir klasik müziğin kılavuzluğuna bırakmam ve kafamdaki öyküyü anlatmamı sağlayacak repertuvar çeşitliliğine sahip bir besteci bulmam gerektiğinin farkındaydım. Chopin'i dinlerken hikaye gözlerimin önünde canlanıyor gibiydi. Repertuvarı o denli geniş ve çok yönlüydü ki onun eserimde aktarmak istediğim herhangi bir duygu durumuna denk düşen bir partisyonunu bulmak kesinlikle mümkündü. Chopin olmasaydı Werther koreografisi de bu denli etkileyici olmazdı sanırım.   
 
 
Yeni projeleriniz neler? Yakın gelecekte bir İstanbul projesi var mı?
 
Atina'daki Yunan Ulusal Balesi'nden önümüzdeki sezonda Giselle balesinin yeniden prodüksiyonu için davet aldım. Giselle, bir başyapıt olarak tanınır, dahası benim tüm mevcut bale repertuvarı içinde en çok sevdiğim eser. Siner'in asistanlığımı üstleneceği projenin başlamasını bekliyoruz. Şu an için aklımda bir İstanbul projesi yok.
 
Balenin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Popüler olmalı mı ya da olabilir mi  sizce?
 
Balenin geleceği için neler yapılabilir? Burada sanattan bahsediyoruz, bu nedenle de bir bale gösterisinin bir rock yıldızı gibi stadyumları doldurmasını bekleyemeyiz. Balenin toplumda kendine özgü bir yeri vardır ve inanıyorum ki baleyi günümüzde popüler hale getirmek için yapılabilecekler zaten yapılmaktadır. İnsanlar balenin varlığından haberdarlar; bale izlemek için opera binalarına gidiyorlar, Dünya'nın dört bir yanında öğrencilerle dolup taşan bale okulları açılıyor, dansçılar kendilerini gün be gün daha çok geliştiriyorlar, gerek profesyoneller gerekse öğrenciler için yarışmalar, festivaller, özel etkinlikler düzenleniyor vb. Her gün daha fazla sayıda koreograf ortaya çıkıyor, salonlarsa her zaman dolu. Bunlara bakarak balenin hala etkin olduğunu, sürekli evrimini sürdürdüğünü söyleyebilirim.
 
Bu dosya Alfa Dergi’de yayınlanmıştır. 2012
"The Sorrows of Young Werther", Goethe /ƒÇağla Baykal
Published:

"The Sorrows of Young Werther", Goethe /ƒÇağla Baykal

World Premier, "The Sorrows of Young Werther" by Johann Wolfgang von Goethe / Choreographed by Yannic Boquin / Photographed and Interviewed by Ça Read More

Published: